BIGtheme.net http://bigtheme.net/ecommerce/opencart OpenCart Templates
Ana Sayfa / Mehmet Pamak / Makale / FDG’nin Kuruluşu Vesilesiyle

FDG’nin Kuruluşu Vesilesiyle

Bismillahirrahmanirrahim.

Bu ilk yazımda (*), Filistin başta olmak üzere ümmet coğrafyasının pek çok yerinde kan ve gözyaşının egemen kılınmasına rağmen, biz Türkiyeli Müslümanların sorumluluklarımızdan epey uzaklara sürüklendiğimiz bir noktada oluşturulan FDG (Filistin Dostları Girişimi)’nin faaliyete başlaması vesilesiyle, “İslam coğrafyası ve küresel emperyalizm” üzerine kısa kısa bazı tespitlerde bulunmak istiyorum.

Ümmetimizin Durumu ve Küresel Emperyalizm

1- İslam aleminin Kur’an’dan ve Resulün (s) güzel örnekliğinden uzaklaşarak zillete sürüklenmesi ile önce Batı tarafından sömürgeleştirilmesi, bilahare sömürgeci devletlerce suni sınırlarla parçalanarak çok sayıda ulus devletlere bölünmek suretiyle, işbirlikçi despot yönetimlere terk edilmesi ve bu sömürünün bu güne kadar da bu işbirlikçiler eliyle sürdürülmesi söz konusu olmuştur.

2- Muhammet Kutub’un ifadesiyle İslam ümmeti çok uzun zamandan beri “manevi anlamda bir Tih sınavından geçmekte” ve onu Tih’ten çıkaracak bir Kur’an nesline ihtiyaç duymaktadır.

3- Bilindiği gibi, soğuk savaş dönemindeki iki kutuplu dünyada, komünizm tehdit ve düşman ilan edilerek, kapitalist dünya tarafından kuşatılmaya çalışılmıştır.

4- Sovyetler Birliği, güneyden yeşil kuşak projesiyle kuşatılırken, İslam’ın ve Müslümanların bu tehdide karşı maniple edilip kullanılması ve bu süreçte İslam’a ve Müslümanlara ılımlı yaklaşılması söz konusu olmuştur. Bu süreçte Müslümanların kaynaklara dönerek, Kur’an ve sünnete dayalı bir bilinçlenmeye yöneldiklerini ve ciddi bir uyanma, uyandırma, tevhid ve adaleti esas alan bir diriliş çabası içine girdiklerine şahit oluyoruz. Tevhidi davetin ve eğitim çabalarının giderek cemaatleşmeye dönüşmesi, giderek emperyalizme kafa tutan güçlü yapıların ortaya çıkması ve egemen zulüm ve şirk sistemlerine ve global sömürgeciliğe itiraz eden, sorgulayan, hesap soran onurlu seslerin yaygınlaşması batılı kapitalist emperyalistlerin endişelenmelerine sebep olmuştur.

5- Komünizmin çökmesi üzerine, kapitalist emperyalizm iyice gemi azıya almıştır. Bu dönemde tek kutuplu ” yeni dünya düzenine” doğru geçilmiş ve kapitalist emperyalizmin bu yeni şartlarda kendini yeniden üreterek, “küreselleşme” adı altında takdim ettiği bugünkü duruma gelinmiştir.

6- ABD önderliğinde kapitalist sömürgeciliğin tüm dünyayı kuşatma projesi, dünya kamuoyunu yanıltıcı propagandalar ve psikolojik savaş operasyonları eşliğinde gündeme gelmiştir. Küreselleşme, ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri tüm cephelerde top yekun bir saldırıyla, tüm dünyayı, özellikle de İslam dünyasını kuşatmaya başlamıştır.

7- Bu yeni sömürgecilik sürecine ve bu sürecin getirebileceği faturalara, kendi kamuoylarını ikna ve motive edebilmek için yeni bir düşmana ihtiyaç duymuşlardır. İşte bu sebeple, “batı medeniyeti”nin dünyayı kuşatıp küresel hegemonyasını kurmasının önündeki en sahici engel ve tek gerçek alternatif olarak görülen İslam’ın yeni düşman olarak ilan edilmesi öne çıkarılmıştır. Böylece düşman kuvvetlerin renginin kırmızıdan yeşile çevrilmesi ve bunun cüretkarca en yetkililerin ağızlarından ifade edilmesi söz konusu olmuştur. 8 – Üstelik bu yeni durumda, eski düşmanlar da dost kuvvetler haline dönüşmüş, Rusya’nın, ezeli düşmanı NATO ile bütünleşmesi, küfrün bir bütün halinde ve top yekun, İslam’la savaşmasını gündeme getirmiştir. Eski düşmanlar, Kızıl Çin, Rusya ve ABD kendi işgalleri altındaki Müslümanları kolayca “terörist” ilan ederek ve gerçekleştirdikleri vahşetleri de, “terörizme karşı mücadele” olarak göstererek, büyük katliamlara ve soykırımlara cüretkarca imza atabilmektedirler.

9- Pentagon danışmanlarına birbirinden farklı tezler ürettirilerek, dünya entelektüellerini bunların arkasına takma, gündemi kendi çıkar ve amaçları istikametinde belirleme ve dünya kamuoyunu şartlandırma, alıştırma, istedikleri istikamette kullanıp yönlendirme çabaları hızla yürürlüğe sokulmuştur. Her alternatifi de kendi kontrolleri altında tutmak ve sürekli ön alıp yönlendirici konumda bulunmak için sürekli yeni tezler ortaya atılmıştır.

Fukuyama’nın “Tarihin Sonu”, Hantington’un – “Medeniyetler Çatışması”, Müller’in “Medeniyetler Arası Uyum” tezlerinin hepsi, aynı emperyalist merkezlerin siparişleri üzerine ve küresel kapitalizmin önünü açmaya ve bu kuşatıcı, yok edici emperyalist savaşı meşru göstermeye yönelik, emperyalistlerin, yeri geldikçe istedikleri gibi ve ihtiyaçlarına göre istismar edip kullanmalarına müsait değişik enstrümanlar olarak gündeme getirilmişlerdir.

10- Küresel kuşatmanın en temel hedefleri ve amaçları : Birinci olarak, küresel sömürünün önünde en büyük engel ve tehdit olarak algılanan İslam’ı ve özellikle İslam alemindeki, küresel kuşatmaya itiraz eden grupları “terörist” ilan edip askeri, ekonomik ve siyasi saldırı ve baskılarla yok etmeye çalışmak. Tabiri caizse İslam ümmetinin pençelerini sökerek İslami uyanış ve dirilişin önünü kesmek. Böylece kapitalizmin ve tüm beşeri ideoloji ve sistemlerin karşısında yer alan ve tarihin alternatif olmaya zorladığı, dünya insanlığının da ihtiyacı olan Kur’an mesajının yaygınlaşmasını engellemek, insanlığın önündeki hakiki ve tek alternatifi yok etmek. Bunun için tüm İslam coğrafyasında tam bir terör estirilmekte. Filistin’den Filipinlere, Çeçenistan’dan Keşmir’e, Afganistan’dan Endonezya, Malezya ve Yemen’e, Pakistan’dan Irak’a kadar tüm İslam coğrafyasındaki İslami cemaatlere yönelik top yekun ve küresel bir saldırı başlatılmış olup, bu vahşet, soykırım boyutlarında, acımasızca ve cüretkarca sürdürülmektedir. İkinci olarak, dünyanın enerji haritasını tamamen hegemonya altına almak. Kanını emdiği ve enerji başta olmak üzere tüm kaynaklarını sömürdüğü dünya enerji haritası üzerinde tarihin en kanlı ve en vahşi ABD imparatorluğunu inşa etmek. Orta Asya, Hazar bölgesi – Güney ve Güneydoğu Asya – Ortadoğu – Orta Afrika vd. Bu küresel terörün en önemli aktörlerinden olan İsrail’i güvence altına almak, onu destekleyip İslam coğrafyasında küresel terörün jandarmalığı görevini cüretkarca sürdürebilmesine yarayacak zemini hazırlamak. Böylece küresel sömürü için İsrail’i güçlendirip, ona Dünya kamuoyunda ihtiyacı olan destek ve meşruiyeti sağlayarak, İslam’a ve Müslümanlara karşı onu daha saldırgan ve daha güçlü bir konuma getirerek sürekli bir silah olarak kullanmak. Bu sebeple, Filistin’de, yaklaşık yarım yüzyılı aşkın bir zamandan beri, yine batının desteği ve koruması altında süregelen İsrail işgali ve vahşet boyutlarındaki katliamları, bu yeni süreçte, ABD’nin var olan katkısının katlanarak arttırılmasıyla zirveye tırmandırılmıştır. Artık, ABD ve İsrail diye iki ayrı terör devleti yerine, Filistin merkezli olarak, tüm İslam coğrafyasını kuşatan küresel bir terör organizasyonunun içinde bütünleşen bir ABD – İsrail ittifakından bahsedilir olmuştur. Küresel emperyalizmin amacının, İslam’ı alternatif olmaktan çıkarmak, İslami, tevhidi dirilişi engellemek ve İslam coğrafyasının kaynaklarını talan etmek ve bu küresel sömürüye itiraz eden İslami hareketleri, cemaatleri “terörist” ilan edip yok etmek olduğu dikkate alındığında, İsrail-ABD bütünleşmesinin ve birlikte yürüttükleri Filistin merkezli vahşet politikalarının sebepleri daha da açıklık kazanmaktadır.

11 – İngiltere ve İsrail’in desteğinde Amerikan İmparatorluğunu inşa etme hedefi, bizzat kendi yayın organlarında açıklanmakta, bu imparatorluğu kurmak ve küresel sömürüyü garanti altına almak için, istismar edilmedik hiçbir değer bırakmamakta, her türlü katliamı en vahşi boyutlarda gerçekleştirmekten çekinmeyeceklerini açıkça ifade ederek dünyaya meydan okumaktadırlar. 12 – Üstelik, tüm temel insan hak ve özgürlüklerini yok ederek yüz binlerce masum insan ve çocuğu katlederek yürütülen bu küresel korsanlık, küresel terör, utanmazca ve dünya ile alay edercesine, ” sonsuz özgürlük” ya da ” yüce adalet” ve demokratikleşme kamuflajı altında sunulmaktadır. Tıpkı Kur’an’ın, “fesad çıkarmayın denildiğinde, onlar kendilerinin ‘ıslah ediciler’ olduklarını söylerler, aslında onlar fesad çıkaranların ta kendileridir, ama bunun şuurunda değildirler” dediği gibi. Batı emperyalizmi geçmişte de hep böyle yapmış, sömürgeciliğini hep bir başka görüntü altında kamufle etmeye, ya da kendince meşru göstermeye, “fesadı”nı hep “ıslah çabası” gibi göstermeye ve dünya insanlığını bu gün olduğu gibi yanıltmaya, aldatmaya çalışmıştır. İlk dönemlerde, “Hıristiyanlaştırmak” suretiyle kurtuluşuna vesile olmak isteyen bir misyonerlik, modern dönemde ise geri kalmış halkları “çağdaşlaştırmak”, “medenileştirmek” gibi görüntü ve kamuflajların altında sömürge insanlarını kan ve gözyaşına boğup sömürenler, bugün de aynı şeyi “insan hakları, özgürlük ve demokratikleşme” kamuflajı altında yapmaktadırlar.

Bizim Durumumuza Gelince

1- Bu küresel kuşatma ve terör karşısında, bugünkü dağınıklığımızın ve çoğunlukla bireysel halimizin yol açtığı aczimiz sebebiyle, ciddi bir itiraz yükseltmemiz mümkün olmadığı gibi, mağdur kardeşlerimizle ciddi bir yardımlaşma ve dayanışma çabası içine de giremiyor, onlara ciddi bir destek de veremiyoruz. Hatta ümmetin çeşitli bölgelerinde küresel korsanların egemen kıldıkları bu amansız ve vahşi zulümleri, gereği gibi protesto bile edemiyoruz. Çünkü dağınıklığımızdan, kaynaşıp bütünleşemememizden kaynaklanan büyük bir zaafı ve güçsüzlüğü yaşıyoruz. Bu yüzden, zalimler bize her yerde kolayca tahakküm edebiliyorlar.

2- Ümmete hakim kılınan kan ve gözyaşı karşısında, bir çoğumuz ancak ekran başlarında, belki hınçla sıkılmış ama işe yaramayan yumruklarımızla ve isyan eden yüreğimizle en fazla ağlamakla yetiniyoruz. Biraz da kendimizden kaynaklanan güçsüzlüğün aczi içerisinde kahroluyoruz.

3- Halbuki, iradelerimizi birleştirerek, Müslüman kardeşler olarak kolektif iradeyi üretebilsek ve bireysel akıldan üstün olan kolektif aklı şura temelinde harekete geçirebilsek, çok şeylerin değiştiğini ve Rabbimizin mübarek yardımına müstahak hale geldiğimizi de inşallah göreceğiz. Kardeşlik hukuku çerçevesinde bütünleşip güç birliği yaptığımızda, hiç şüphesiz, çok daha etkin faaliyetleri ve ses getiren itirazları gündemleştirebiliriz. Bu, hepimizin üzerinde çok büyük bir sorumluluk olarak durmaktadır.

4- Hatta her bölgede yükselen onurlu itirazlarla da zamanla bütünleşerek, bunların bileşkesiyle ve küresel bir dayanışma ile, küresel zulme karşı küresel itirazı üretebiliriz, üretebilmeliyiz. Küresel emperyalizme itirazla da yetinmeyip, hak ve adaleti ikameye yönelik alternatif çözümler, projeler üretebilir, insanlığın önünü ve ufkunu açacak, insani değerlerin, erdemlerin ve insanlık onurunun yüceltilmesine ciddi katkılarda bulunabiliriz. Bu çaba, hem ümmet çapında küresel kardeşliği ve bütünleşmeyi başarmamızı, ümmetleşmeyi içermeli, hem de küreselleşmeye ciddi itirazlar yükselten, Müslümanlar dışındaki, diğer erdemli kesimlerle ilkeli bir ittifakı da ihtiva etmelidir.

5- Küresel küfrün, küresel saldırılarına karşı yükselteceğimiz sesin onurlu bir itirazı gündemleştirebilmesi için, mutlaka, özgün duruşumuzu ve değişmez ilke ve ölçülerimizi koruyarak hareket edilmesinin, ayrıca belirtilmesi bile icap etmeyecek kadar temel, vazgeçilmez ve son derece önemli bir gereklilik olduğu asla unutulmamalıdır. Rabbimiz katında makbul olan tavır ve mücadele de, hiç şüphesiz vahyin belirlediği ölçü ve ilkelere uygun olarak yapılanıdır. Ancak çoğu kez buna dikkat edilmediğini, temel ilke ve değerlerimizi, İslami kimliğimizi ayak altına alan zelil görüntüler içinde, İsrail’e en büyük desteği veren bir devletin ulusal marşının, ulusal bayrağının ve demokratik söylemlerin gölgesinde kalan ve üstelik bu durumdan da hiç rahatsız olmayan etkinlikler yapılabilmekte, böylece, sözüm ona, Filistinli kardeşlerimize destek olunduğu iddia edilebilmektedir. Bu çok büyük bir yanılgı ve önemli bir savrulmadır. Biz kardeşlerimiz için ne yapacaksak, bunu sadece Allah rızasını gözeterek ve gayet tabii ki Allah’ın belirlediği hudutlar içinde kalarak, ilke ve ölçülerimize sadakat göstererek yapmalıyız. İşte ancak böyle yapıldığında eylem ve söylemlerimiz bir ibadet hüviyeti kazanabilecek ve Rabbimizin vaat ettiği yardımına müstahak olabilecektir.

6- İşte, ümmetin bütün bu yakıcı sorunlarıyla iç içe ve onlardan soyutlanamayacak bir durumda olmakla beraber, tüm sorunların merkezine oturan temel sorun Filistin sorunudur. Rab’imizin çevresini mübarek kıldığını beyan ettiği, ilk kıblemiz ve İsra mucizesinin gerçekleştiği mekan olan Mescid-i Aksa’nın işgal altında bulunmasıdır. Bütün ümmetimize emanet olan Kudüs ve Filistin oradaki kardeşlerimizin ve çocuklarımızın cansiperâne mücadeleleri ve şahadete koşan azim ve fedakarlıkları ile işgalden kurtarılmaya çalışılmakta, ancak küresel küfrün çok yönlü desteği altında ağır silahlara sahip terörist İsrail, bu işgalini soykırıma yönelik vahşetler işleyerek sürdürmektedir.

7- Bizler ise yükümlülüklerimizi, sorumluluklarımızı yerine getirmekten çok uzak bir zilletin içinde bulunuyoruz. Kendi adıma böyle bir durumda bulunmaktan çok utandığımı ifade etmek isterim.

8- İşte bu sebeple, İstanbul’da bazı kardeşlerimiz bu zaaflarımızı kısmen de olsa aşmamıza vesile olacak çok önemli bir girişimi başlatmış bulunuyorlar. Mütevazı iddiaları da olsa önemli bir açığı kapatarak hayırlara vesile olacağına inandığım bu girişime ve faaliyet alanına, her Müslüman’ın gücünün yettiği bütün imkanlarıyla katkıda bulunması bir kulluk görevi olarak algılanmalıdır. Belki bu girişimin oluşturacağı ortak zeminde, Türkiyeli Müslümanlar olarak, başta Filistin olmak üzere zulme uğrayan bütün kardeşlerimizle, belli ölçülerde de olsa, inşallah bir irtibat, yardımlaşma ve dayanışma içinde olabilme ve onlara yönelik zulümleri ve zalimleri ifşa edip kamuoyu oluşturabilme, yanlış ve yalan haberlerle aldatılan insanlarımızı doğru haberlerle bilgilendirebilme ve böylece kardeşlerimizin işgalden kurtulmaya yönelik, hak ve adalet mücadelelerine dolaylı da olsa katkıda bulunma imkanına kavuşacağız.

9- Bu mütevazı imkanı iyi değerlendirip gerekli düşünce, proje, hizmet ve faaliyetleri üretip, etkin bir biçimde ve güç birliği ile gündemleştirebilirsek, inanıyorum ki, Rabbimiz yeni yeni ufuk ve imkanları önümüze açacaktır. Aksi taktirde ise bu imkan da elimizden gidecek, tekrar aczin, imkansızlığın, tembelliğin, dünyevileşmenin ve zilletin girdabında kaybolup gideceğiz. İnşallah bunu fark ediyor olmanın ve imtihan edildiğimizin bilinciyle, ölüm gelip çatmadan Rabbimizin rızasını kazandıracak ameller yapmanın ve kulluk eksenli hayat tasavvurumuzu hayata taşımanın dipdiri duyarlılığı ile üzerimize düşeni yaparız ve inşallah daha ileri beraberliklerin, daha ciddi ve daha çaplı organizasyonların önünü açacak güzel bir örneği hep birlikte oluşturabiliriz.

10- Allah tüm dünya mazlumlarının ve zulüm, işgal ve saldırı altındaki, Filistin, Çeçenistan, Afganistan, Keşmir, Filipinler vd. İslam coğrafyasındaki direnişçi Müslümanların yardımcısı olsun, sabır ve direnme güçlerini arttırsın, bizleri de onlara yardımcılar kılsın ve bize de kendi bölgemizde hak, adalet ve tevhidin ikamesi yolunda rızasına uygun direniş örneklikleri sergilemeyi, tutarlı, ilkeli Müslümanlar ve vahyin dosdoğru şahitleri olmayı nasip etsin. Amin.

(*) : Kudüs Dergisi – Sayı: 1 – Bahar 2003

İlginizi çekebilir

Aksa Tufanı Oyunu Bozdu

Erdoğan başta olmak üzere bütün bölge ülkelerinin yöneticileri ise, o süreçte işgalci siyonist terörist İsrail ile normalleşme politikası yürütüyorlardı. Gazze müslüman Filistin halkının elinde olduğu süreçte bile bu halka ait doğalgaz rezervlerini İsrail gasp etmiş ve çaldığı bu gazı satmaya bile başlamıştı. Erdoğan ise hırsızın çaldığı bu gazın İsrail'e/hırsıza aidiyietini kabul edip hırsızla işbirliği yaparak bu çalıntı gazı Türkiye sahasından geçecek boru hattıyla Avrupa'ya ihraç edilmesinde hırsızla işbirliği konusunda 2022 yılında terörist İsrail Cumhurbaşkanı Herzog u Türkiye'de ailece ağırlayıp anlaşma yapmıştı.