BIGtheme.net http://bigtheme.net/ecommerce/opencart OpenCart Templates
Ana Sayfa / Mehmet Pamak / Konferans / %22,5 Doğalgaz Zammı Adaleti Piyasa İlahına Kurban Etmektir

%22,5 Doğalgaz Zammı Adaleti Piyasa İlahına Kurban Etmektir

Kemalist sistemde oligarşik despotizm, kapitalist kuşatma ve sömürü ısrarla sürdürülüyor. Ekonomik ifsada dayalı egemen düzen, kuruluşundan beri kaynaklarını çalıp zenginlere transfer ettiği fakir halkları, değişen hükümetlere rağmen ezip, sömürmeye devam ediyor. Piyasa ilahının arkasına sığınan kapitalist zihniyet, bürokratik oligarşiye ve halkın iradesini temsil etme basiret, cesaret ve becerikliliğini gösteremeyen ve iktidarsız iktidarını koruma endişesiyle kendilerine biat eden siyasi kadrolara istediği kararları aldırıyor. Üstelik küresel ve yerel egemenlerin, kapitalistlerin çıkarlarını, geniş halk kitlelerinin sefaleti pahasına koruyan kararlar, piyasa ya da IMF böyle istiyor diyerek alınıyor. Mustafa Kemal’in İzmir İktisat Kongresinde verdiği startla kapitalizme eklemlenen sistemde, Batıcı Kemalist sistemi ayakta tutacak yandaş sermayedar sınıfı oluşturmak amacıyla başlatılan, halktan egemen sınıfa kaynak transferi devam ediyor.

Bilindiği üzere başından beri Kemalist sistem, “devletçilik” ilkesiyle devlet elinde topladığı bütün güç ve imkânları kullanarak, halkın ekonomik kaynaklarını peşkeş çekerek yandaş bir “burjuva sınıfı” oluşturmaya çalışmıştır. Zamanın önde gelen simalarından Ahmet Ağaoğlu; “CHP devletçiliğinin, halkın üzerinde bir hegemonya kurmak anlamına geldiğini, devletin ekonomik alandaki teşvik ve himayesinin de ‘devlet eliyle zengin yaratmak’ için kullanıldığını, bürokrasiye bağlı çeşitli yolsuzlukların ortaya çıkmasına ve bu yolsuzluklara göz yumulmasına neden olduğunu vurgulamıştır.” İşte bu halkın kaynakları transfer edilerek beslenen kapitalist sınıf, veli nimeti olan, üstelik çıkarlarının sürekliliğinin de güvencesi olan Kemalist rejimi, her türlü zulmüne rağmen ve her şartta savunmayı sürdürmüştür.

Devlet tarafından kayrılan bu sömürücü kapitalist sınıfın en temel unsurları TÜSİAD çevresindeki kimi büyük sermayedarlarla, asker bürokratların sermaye kuruluşu OYAK gibi (kapsamlı vergi muafiyeti, devlet imkânlarının emir komutayla transfer edilmesi, büyük ihalelerin kolayca verilmesi ve özelleştirmelerin ulusalcılılık söylemleriyle ucuza devredilmesi gibi ayrıcalıklarla) özel himayeye mazhar holdinglerden oluşmaktadır. Sistemin kurucusu CHP‘nin de, halkın hakkının transferiyle, devlet imkânlarıyla büyük sermayenin önemli ortaklarından biri haline gelmesi ve onlarca şirkete sahip bulunması da ibret vericidir. Bu sebeple, Türkiye’deki egemen oligarşinin en belirleyici unsurlarını oluşturan devlet partisi CHP‘nin ve OYAK üzerinden TSK general kadrosunun yerli ve uluslar arası büyük sermaye ile iç içe geçmiş bulunmaları da sistemin ekonomik konumunu ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. Egemen oligarşiyi oluşturan güçler, yerli ve emperyalist kapitalizmle hem ekonomik, hem ideolojik bütünleşmeleri sebebiyle çıkar birliği içinde bulunmaktadırlar. Bunlar her devirde çıkarlarını katlayarak sürdürmekte, kısmen karşı çıkan siyasi kadroları ise, emperyalist destekçilerini de devreye sokarak kısa sürede terbiye edip hizaya sokmaktadırlar.

Sonuçta halkın adalet umuduyla büyük destek verdiği AKP döneminde de bu sermaye çevreleri çıkarlarını katlayarak sürdürmekte, geniş halk kitleleri ise ezilmeye, sömürülmeye devam etmektedir. Devlet eliyle beslenen ve sürekli korunup kollanan ve halktan kendilerine kaynak transferi yapılan ve kendilerine çıkar sağlayan düzeni koruyup kollamada oligarşinin en büyük destekçisi ve parçası konumunda olan bu şirketler her dönemde katlanarak büyümeye devam etmektedirler. KOÇ grubu 2010 da ulaşmayı planladığı hedefleri AKP döneminde çoktan geçtiğini, Sabancı grubu ise, aynı dönemde 10 kat büyüdüğünü açıklamış bulunmaktadır. OYAK yönetimi de kriz dönemlerinde çok büyük kazançlar elde ettiklerini ve en kârlı çıkanın kendileri olduğunu açıklamıştır. Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin büyüme hızı %4,5’te kalırken, ilk 500’e giren bu gruplara ait dev firmaların gelirleri ortalama %22 oranında artmış bulunmaktadır.

İşsizliğin %20‘lere yaklaştığı, düşük ücretler karşılığında 1 milyon çocuk işçinin çalıştırıldığı, gerçek enflasyonun resmi oranların çok üzerinde olduğu, geniş kitlelerin yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edildiği, “devletin malı deniz yemeyen domuz“, “bal tutan parmağını yalar” atasözleri eşliğinde halkın kaynaklarının talan edildiği, borsa spekülasyonlarıyla büyük vurgunların vurulduğu, bankaların hortumlanmasıyla halkın 100 milyar dolarının çalındığı ve yapanların yanına kâr kaldığı, kendilerine iktidar ve rant sağlayan statükoyu sürdürmek uğruna halkın birbirine düşürüldüğü ve ısrarla sürdürülen kirli savaşta 24 yılda halkın 1 trilyon dolarının yok edildiği bu kokuşmuş sömürücü düzen hangi parti iktidar olursa olsun hükmünü sürdürüyor. Yoksulluğa ve yolsuzluğa karşı mücadele vereceği ve adaleti sağlayacağı, halkın haklarını koruyacağı vadiyle iktidar olan AKP hükümeti, mevcut çürümüş düzeni sorun çıkarmadan sürdürmeye çalışıyor. Bütün bu ekonomik sömürü ve zulümleri önlemeyi, halkın kaynaklarının çalınmasını ve büyük sermayedarlara peşkeş çekilmesini engellemeyi, adaletsizlikte zirveye ulaşan gelir dağılımına fakir kitleler lehine müdahale etmeyi, ondan sonra da daha önce çalınan kaynaklarını da geri alıp yeniden halka dağıtmayı, ideolojik dogmatizme dayalı zulüm politikalarıyla yol açılan Kürt sorununu ve acımasızca sürdürülen kirli savaşı bitirip halkın kaynaklarının heba edilmesine dur demeyi becermesi gerekenler, bütün bu konularda ciddi tek adım atmadan yine halka yükleniyorlar. Emekçilerin maaşlarına 2009’un ilk altı ayında %4 gibi komik bir artışı layık görmelerine rağmen, daha bu artışı bile vermeden iki ay önce Kasım 2008’de halkın büyük kesiminin ısınma ve mutfak masrafı içinde önemli bir paya sahip doğalgaza %22,5 zam yapabiliyorlar.

Kemalist kapitalist sistemin kuruluşundan beri süregelen halkın kaynaklarının çalınması ve yandaş büyük sermayeye transferi durdurulsa ve gelir dağılımı adaletsizliklerine müdahale edilse, bugüne kadar batan şirketleri, bankaları kurtarmak için tahsis edilen imkanların bir kısmı adaleti temin için kullanılsa, egemen resmi ideolojinin zulüm politikalarının yol açtığı sorunlar yüzünden harcanan 100 milyarlarca doların hesabı sorulsa ve bu sorunlar çözülse, sonuçta silaha ve kirli savaşa harcananlar halkın refahı için harcansa, devletteki israf ve yolsuzluğun önüne geçilse, bırakın dolar yükselmesi bahanesiyle doğalgaza bu kadar yüksek zam yapmayı, düşük gelir gruplarına doğalgazı ücretsiz vermeniz bile mümkün hale gelir.

Resmi ideolojinin dayattığı zoraki “bayramlarda” israf edilen imkanlar, bu bağlamda son 29 Ekim’de sadece “balo“lara, “resepsiyon“lara ve havai fişek gösterilerinde egemen sınıfların içki ve eğlenceleri için sarf edilerek israf edilen milyonlarca dolar bile kısılsa halkın refah seviyesinde bir iyileşme sağlamak mümkün hale gelir. Bunu yapamayanların, üstelik bir de fakir halk kitlelerine huzur, refah ve mutluluk getirmeyen bir sistemin kuruluşuna dair “resmi bayramlar“ı bile yine fakir halkın sırtından alınan vergilerle finanse etmeleri ilave bir zulüm oluşturmaktadır.

Sonuç olarak, artık sömürü çarkını durdurarak, vergi ve maliye politikalarını kullanarak, emeğin hakkını belirlemede adaleti temin ederek, 85 yıldır devlet desteğiyle semirtilmiş olan sınıftan alt gelir gruplarına kaynak transferi başlatarak adaleti sağlaması gereken ve bunu vaat ederek iktidar olmuş olanların döneminde bile hala zenginleri daha zengin, fakiri daha fakir yapan kapitalist sömürü çarkı işletiliyor. Ve bu soğuk kış günlerinde halkın ısınma harcamaları piyasa gereği %22,5 arttırılarak büyük bir zulüm, hem de “piyasa ilahı”nın batan şirketleri kurtarmak amacıyla da olsa dünyanın her tarafında müdahaleye muhatap olduğu bir süreçte gerçekleştirilmiş bulunuyor. Bu durum, Adalet ve Kalkınma Partisi‘nin, adındaki adalet kavramını kapitalizmin “piyasa ilahı”na kurban etmesinden başka bir anlam taşımıyor. ABD ve AB, halkın vergilerinden ayrılan trilyonlarca dolarlık fonlarla bu müdahaleleri yaparak kendi yarattıkları piyasa canavarının elinden büyük sermayedarlarını kurtarmaya çalışırlarken, AKP, fakir halk kitlelerini koruma amacıyla adalet eksenli daha masum bir müdahaleyi bile yapamıyor ve halkı kapitalist piyasanın insafsızlığına terk ediyor. AKP yönetimini, vaat ettiği adaletin gereğini yapmaya, halkı ezecek ekonomik politikalardan uzak durmaya, fakir halka kumanya dağıtıp propaganda yapmak yerine, halkın haklarının koruyuculuğunu yapmaya, egemen sömürücü sınıfın ele geçirdiği kaynakları halka geri kazandıracak politikalar takip etmeye çağırıyoruz.

İlginizi çekebilir

Aksa Tufanı Oyunu Bozdu

Erdoğan başta olmak üzere bütün bölge ülkelerinin yöneticileri ise, o süreçte işgalci siyonist terörist İsrail ile normalleşme politikası yürütüyorlardı. Gazze müslüman Filistin halkının elinde olduğu süreçte bile bu halka ait doğalgaz rezervlerini İsrail gasp etmiş ve çaldığı bu gazı satmaya bile başlamıştı. Erdoğan ise hırsızın çaldığı bu gazın İsrail'e/hırsıza aidiyietini kabul edip hırsızla işbirliği yaparak bu çalıntı gazı Türkiye sahasından geçecek boru hattıyla Avrupa'ya ihraç edilmesinde hırsızla işbirliği konusunda 2022 yılında terörist İsrail Cumhurbaşkanı Herzog u Türkiye'de ailece ağırlayıp anlaşma yapmıştı.