BIGtheme.net http://bigtheme.net/ecommerce/opencart OpenCart Templates
Ana Sayfa / Mehmet Pamak / Basın Açıklaması / Kamuoyuna ve İktidar Sahiplerine Duyuru

Kamuoyuna ve İktidar Sahiplerine Duyuru

Geçtiğimiz haftalarda alçakça bir provokasyon sonucu baskın ve gözaltılara maruz bırakılan İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV)’a yönelik zulümler devam ediyor. Son olarak İLKAV’ın internet sitesi www.ilkav.org, mahkeme kararıyla erişime kapatılmıştı.

 

Vakıf Başkanı Mehmet Pamak, konuyla ilgili bir kamuoyu açıklaması yayınladı.

 

Açıklamayı dikkatlerinize sunuyoruz:

 

Kamuoyuna ve İktidar Sahiplerine Duyuru

 

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV), 10. 03. 2017 günü Cuma namazında bir provokasyon sonucu polis baskınına maruz bırakılmış, imam, vaiz ve vakıf başkanı gözaltına alınmıştı. Bu hukuksuz saldırılar ve İLKAV’a yönelik baskılar yeni boyutlar kazanarak devam ediyor. Tarihinde ilk defa, darbe süreçlerinde bile yapılmayan AKP iktidarında yapılarak Cuma namazında polis provokasyonuna, akabinde polis baskınına ve imam ile hatibin gözaltına alınmasına muhatap kılınmış bulunan İLKAV’ın, bu sefer de internet sitesi (www.ilkav.org) hukuki mesnetten yoksun bir mahkeme kararına dayanılarak erişime kapatıldı. Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 13. 03. 2017 tarihli kararına istinaden Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından anlamsız biçimde yaklaşık 15 gün sonra 29. 03. 2017 tarihinden itibaren siteye erişim engellenmiş bulunuyor. Daha önce yapılan baskın ve gözaltıların gerekçesi olarak henüz açık bir suçlama ortaya konulamadığı hâlde bu mesnetsiz gözaltıların sorumlularından hesap sorulmadan, sözde çok hassas olunan referandum sürecinde bile yeni haksızlıklar yapılmaya devam ediliyorsa bunların sorumluları kimlerdir? Daha önce gözaltına alındığımızda, bize suçumuzun ne olduğu bile söylenemeden 3-5 gün parmaklıklar arkasında tutulduk. Hâlâ suçumuzun ne olduğunu bilmemekteyiz. Bu keyfiliğin, hukuksuzluğun, laik devlet kurumlarının kendi yasalarına bile bu derece sadakatsiz oluşunun sorumlusu kimdir?

 

Laik Kemalist devletin kurumları, İLKAV’a 28 Şubat sürecinde bile yapmadıkları baskıları, baskınları ve haksız gözaltıları AKP döneminde özellikle yoğunlaştırmış bulunuyorlar. Önce Cuma baskınıyla, baskıyla ve gözaltıyla sindirip susturmaya çalıştılar. Ancak bunlardan sonuç alınamayınca şimdi de internet sitemiz kapatılarak, her şartta Hakkı haykırmaktan asla vazgeçmeyen sesimizin halkımıza ulaşması engellenmek isteniyor. 28 Şubat sürecinin devam ettiği yıllarda, Kur’an ve sünnete dayalı sahih İslam anlayışını yaymaya çalışan, laik kemalist zulüm sistemine, darbeci vesayete ve zulümlerine karşı itirazlarımızın yükseldiği internet sitemiz, “Laik kemalist ulusalcı sivil hacker”lar tarafından hacklenmiş ve üzerinde Mustafa Kemalin resmi olan bir TC bayrağı sitemize yerleştirilmişti. Şimdi de AKP iktidarının ” artık “devlet biziz” dediği süreçte laiklikle, neo-kemalizmle “ılımlı İslam”ı sentez etmeye çalışan laik kemalist devletin Mahkeme ve BTK gibi resmi kurumları hukuki mesnetten yoksun bir karar ve uygulamayla sitemizi bir nevi hacklemiş olmuyorlar mı? İLKAV sitesine girenler “Bu internet sitesi hakkında Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği’nin …kararına istinaden Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından koruma tedbiri uygulanmaktadır” yazısıyla karşılaşmaktadırlar.

 

Bu mesnetsiz uygulamayı yapanlar kimi neyden koruyorlar? Hangi suç sitemizde işlenmektedir de onu engellemeye çalışıyorlar? Haksız yere günlerce gözaltında tutulduğumuz halde gerek emniyette ve gerekse savcılıkta hangi suçu işlediğimiz bize söylenememiş iken, sitemizde mahkeme ve BTK hangi suç unsurunu bulmuştur da, bunu engellemeye çalışmaktadır? Sanki, sistemin bazı kurumları ve kadroları daha önceki laik kemalist hackerlar gibi Hakk’ı haykıran sesimizden, haksızlığa karşı çıkan adil şahidliğimizden rahatsız olmuş gibidirler. Sanki, Hakk’ın sesinin halkımıza ulaşmasını engelleyerek, bâtılı “koruma tedbiri” almak istiyorlar. Hâlbuki, hangi koruma tedbirini alırlarsa alsınlar, bilinmelidir ki, Rabbimizin razı olacağı bir içerikle ve Nebevi yöntemle Hakk ortaya konulunca bâtıl yok olmaya mahkûmdur. Bu Rabbimizin takdiridir ve bu sonucu hiçbir beşeri güç engelleyemez. Allah’ın izniyle, hiçbir bâtılı “koruma tedbiri”, halkımıza vahyin mesajını ulaştırmamızı ve siyasilerin laiklikle İslam’ı uzlaştırmaya yönelik tahrifat çabalarını ifşa ederek Halkımızın Hak ile bâtılın karıştırılması riskine karşı uyanık tutulmasına vesile olmamızı engelleyemeyecektir.

 

Şurası iyi bilinmelidir ki, on yıllardır sürdürdüğü açık muhalif İslami mücadelesiyle “kör şiddet” yöntemlerini reddeden ve şiddete çağırmayan, şiddeti övmeyen, kimseye hakaret etmeyen, tam tersine toplumsal tüm kesimleri davetin muhatapları olarak görüp merhamet ve hikmetle tevhidi daveti ulaştırmaya, merhamet ve adaletle, tebliğ, eğitim ve vahye şahidlik çabalarıyla halkımızın Kur’an ve sahih sünnetin belirlediği sahih İslam anlayışıyla buluşmasına vesile olmaya çalışan İLKAV’ı susturmayı darbeciler bile başaramamıştır. Bugün devlet içinde, hâlâ geçmişte darbecilerin yapamadıklarını yapmaya çalışan birileri varsa, bilsinler ki Allah’ın izniyle hangi şart altında olursak olalım, hangi baskı ve yasak uygulanırsa uygulansın, bulduğumuz her imkânı ve fırsatı, mutlaka Hak mesajı haykırmak ve zulme karşı adil şahidlik yapmak için kullanmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

 

Birçok Müslümanın, İslam’ın tahrif edilmesine ve yapılan somut zulümlere karşı, birtakım maslahatlar güderek ve “kazanımları korumak” gibi pragmatik sebeplerle sessiz kalmayı tercih ettikleri ya da yeterli tepkiyi vermedikleri bir süreçten geçmekteyiz. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”, “En büyük cihad zalim sultanın yüzüne Hakk’ı haykırmaktır.” hadislerinin teoride bırakılıp genelde Müslümanların pratiklerini yönlendirmediği bu süreçte, Allah’ın izniyle, haksızlık ve adaletsizlik yapanların yüzüne Hakk’ı haykırmaktan, mazlum kim olursa olsun mazlumun yanında yer almaktan hiç vazgeçmedik. Bu önemli sorumluğumuzu yerine getirmeyi hiçbir mazeret ve maslahat ile asla ertelemedik. Bu sebeple de söz konusu saldırılara muhatap kılınmakta ve susturulmaya çalışılmaktayız. İnşaAllah bundan sonra da, şartlar ne olursa olsun Hakk’ı haykırmaya ve zulme karşı adaletin sesini yükseltmeye devam edeceğiz. Bu haksızlıkları, baskıları yapmak suretiyle, sonuç olarak Hakk’ın sesini kısma, bastırma ve Hak mesajın yayılmasını engelleme anlamına gelecek uygulamaları yapanları Rabbimize şikâyet ediyoruz. Bu zulümlere karşı suskun kalan Müslümanları da hallerini sorgulamaya davet ediyoruz.

 

Bu açıklamamızdan sonra iktidar yetkililerine daha önce yaptığımız çağrımızı tekrarlamak istiyoruz. Eğer bu zulümler AKP hükümetine rağmen devlet içindeki birtakım odaklar tarafından yapılıyorsa, Cuma namazında provokasyon yapanlar, keyfi gözaltı kararları verip bizleri haksız yere günlerce nezarette tutanlar ve Rasûlullah’a (s) küfreden alçaklar kimler ise en kısa zamanda bunlar ortaya çıkarılıp hesabı sorulmalı diye suç duyurusunda da bulunduğumuz hâlde, bunların üzerine gitmesi gerekenler, hâlâ 13 Mart 2017 tarihli bir karara istinaden 15 gün gibi uzun bir zaman sonra BTK’nın sitemizi kapatmasını bile engellemiyorlarsa, bütün bunlardan doğrudan iktidar sahipleri sorumlu olmazlar mı?

 

Bu konularda, 16 Nisan’a kadar yeni bir baskı ve yasak uygulaması yapılmadıkça iki sebeple yeni bir açıklama yapmayacağız. Bu sebeplerden birincisi, söz konusu haksızlıklara karşı haklı itirazlarımızı, tarihsel uygulama ve ideolojik çizgileri bakımından daha şedit İslam düşmanı ve daha zalim olan kesimlerin ve onların arkalarındaki emperyalist güçlerin, sistem içi görece olumlu olana karşı kendi emperyalist projeleri için bir malzeme olarak kullanıp istismar etmelerine fırsat vermemektir. İkincisi ise, bu haksızlıkları ve keyfilikleri yapanların ortaya çıkarılıp hesap sorulması ve mağdurlardan özür dilenmesi için bu kaos döneminin atlatılmasına ve sükunet ortamı yeniden tesis edilene kadar AKP liderleri ve hükümetine fırsat vermektir. Bizler geçmişte AKP kapatma davasında da, Gezi olayları, 17-25 Aralık ve Kobani gibi emperyalist destekli operasyonlar ve 15 Temmuz darbe süreçlerinde de hep mazlum halkımızın yanında yer alıp darbeciler, vesayet odakları ve emperyalistler tarafından gerçekleştirilen AKP’ye yönelik haksızlıklara da tepki gösterdik. Aynı adil şahidlik sorumluluğumuz gereğince, tabii ki AKP hükümetinin başkalarına yaptığı haksızlıklara karşı da tepki göstermekteyiz/göstermek zorundayız.

 

Ancak bir önemli husus da şudur; bu arada yeni hukuk ihlallerinden kaçınılması için devlet kadroları uyarılmalıdır. İktidar yetkilileri için çok önemli olan bu süreçte ve üstelik bizim de rahatsız olup tepki gösterdiğimiz Avrupa, ABD vb. emperyalist odakların kendilerine her yönden haksız saldırılarda bulundukları bu dönemin hassasiyetini öncelikle iktidar sahipleri bizzat kendileri gözetmelidirler. Aksi takdirde, bu duyarlılığı göstermeyip yeni haksızlıklar yapacak olurlarsa, kimse bizden bunlara rıza göstermemizi bekleyemez ve itirazlarımızı her şartta yükseltmeye mecbur kalırız. Ayrıca, bu dönem atlatıldıktan, yani 16 Nisan’dan sonra da, eğer makul bir süre içerisinde bu keyfilikleri, hukuksuzlukları yapan kadrolar ortaya çıkarılıp hesabı sorulmaz ve bizlerden özür dilenmezse, bunların bütün faturasını haklı olarak siyasi otoriteye keserek, hem halka, hem de Allah’a şikâyet etmeyi ve her türlü etkinlikle protesto etmeyi sürekli hale getirmeye icbar edilmiş oluruz. Bu yüzden herkes daha duyarlı ve sorumlu davranmalıdır.

 

Tabii ki, sorumluluklar yerine getirilip mesnetsiz keyfi uygulamalar yapan, düşünce ve inanç özgürlüğüne müdahale eden devlet içindeki kadrolardan hesap sorulduğunda ve mağdur edilenlerden özür dilendiğinde ve bir daha da hiç kimseye somut bir haksızlık yapılmadığı ve İslam’ı tahrif eden açıklamalardan da uzak durulduğu takdirde, bizim sisteme karşı İslami mücadelemiz sürse de sistem içi görece özgürlükçü gri çizgiye özel bir eleştirimize gerek kalmaz. Böylece, sistem içi görece olarak da olsa zulmü azaltan laik parti ile laik hükümeti teşkil eden siyasiler, Osmanlı ve tasavvuf kültürünü temsil eden bireysel muhafazakârlıkları ve resmi devlet planındaki laik politikalarıyla kendi tercihleri olan laik sistem içindeki yolda çalışmaya devam ederler. Bizler de, özel olarak bir de onlarla uğraşacağımıza, bu takdirde alternatiflerine göre bizim için görece çok daha olumlu hâle gelecek olan bu yöneticiler döneminde, bağımsız İslami kimliğimizle kendi özgün tevhidi yolumuzda yürürüz. Böylece başka alanlarda vakit ve enerji tüketeceğimize, genel anlamda laik kemalist sisteme ve genel zulümlerine, geleneksel ve modern tüm cahiliyeye, bid’at ve hurafelere karşı çıkıp Hakk’ı ikame etmeye çalışan tevhid ve adalet mücadelemizi ve toplumumuzu vahiyle yeniden inşa etme çabalarımızı sürdürmeye yoğunlaşırız. 30. 03. 2017

 

Mehmet PAMAK

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı – İLKAV Başkanı

İlginizi çekebilir

Aksa Tufanı Oyunu Bozdu

Erdoğan başta olmak üzere bütün bölge ülkelerinin yöneticileri ise, o süreçte işgalci siyonist terörist İsrail ile normalleşme politikası yürütüyorlardı. Gazze müslüman Filistin halkının elinde olduğu süreçte bile bu halka ait doğalgaz rezervlerini İsrail gasp etmiş ve çaldığı bu gazı satmaya bile başlamıştı. Erdoğan ise hırsızın çaldığı bu gazın İsrail'e/hırsıza aidiyietini kabul edip hırsızla işbirliği yaparak bu çalıntı gazı Türkiye sahasından geçecek boru hattıyla Avrupa'ya ihraç edilmesinde hırsızla işbirliği konusunda 2022 yılında terörist İsrail Cumhurbaşkanı Herzog u Türkiye'de ailece ağırlayıp anlaşma yapmıştı.